KIRAATHANE – ARAP‘IN KAHVESİ !



KIRAATHANE – ARAP‘IN KAHVESİ !
-Okuma Evi. Okuma Salonu.
Halkın bir araya gelerek günlük olayların tartışıldığı yer.
Toplumsal sorunların tartışıldığı kültür mekanları olarak ta adlandırılan mekanlara verilen addır Kıraathane.
Eskilerden kitapların az olduğu, günlük gazetelerin günler sonra ulaştığı köylerde, kasabalarda Kıraathaneler var idi.
Yine eskiden Köylerde “Cami Evleri” kıraathane havasında idi. Köyden okur yazar birinin haftada bir camiye getirdiği gazete, yine okur yazar birileri tarafından yüksek sesle sayfa “üç, beş, yedi sütun üç” diye okunur bunu da yaşlı genç sessizce dinler, sonrada yorumlar başlardı. Buna; haftada bir gazete giren köylerde ‘Okuma Akşamı’ denirdi.
Okuma yazma oranı çok düşük olduğundan dolayı gazeteyi okuyana gıpta ile bakılır bu nedenle babalar-dedeler evlatlarına okuma yazmanın ne kadar önemli olduğunu aşılar ve böylece her çocukta okuma yazma hevesi başlar; Eğitimin kıymeti ve temeli de böyle böyle atılmış olurdu.
Kasabalarda da “Cami Evi” yerine “Kıraathaneler” vardı. Bu kıraathanelerde de her gün gazete olurdu. Ancak bu gazeteler de bir, iki gün önceden basılmış gazeteler gecikmeli olarak kıraathaneye öyle gelirdi. Bunun yanında kasaba ve küçük kazalardaki kıraathanelerde ayrıca az çok kitapta bulundurulurdu. Şimdilerde bu kıraathanelerin yerini kitaptan yoksun ancak nadiren de olsa gazete bulunduran kahvehaneler aldı.
-Bunlardan biride “ARAP’IN KAHVESİ”
Eski Suluca’nın içinde. 1930’larda “Hacı Hayta Ailesi” tarafından işletmeye açılmış tek katlı ahşap bir yapı. Bilineni ile üç kez büyük yangın atlatmış olan bu yapı hala kıraathane özelliği ile nostaljik bir hava taşıyor. Ve dolaysıyla Suluova’nın en eski yapılarından biri. Ve hala kıraathane olarak Arap Yaşar’ın(Yaşar Tulgar) işletmeciliğinde ömrünü sürdürüyor.
-Bu kıraathaneyi neden kaleme aldım ?
1987-1991 yılları arasında sabahları işe gitmek için otobüs beklerken biz iki arkadaşın mutlaka uğrak noktamız olan bu kıraathaneyi o zamanlar Bekir Ağa-bey işletirdi.
İçinde dört beş masası olan bu kıraathanede her masada ayrı ayrı birer kişi otururdu. Ancak biz iki arkadaş aynı masada oturur çayımızı içerdik. Bu arda gazete okuyan da olurdu, karşıdan karşıya esprili sohbetlerde.
Bir gün kıraathanenin müdavimlerinden rahmetli Sami Koca Abiye bu ayrı ayrı oturmanın sebebini sordum.
Özetle el cevap: “Bir zamanlar Suluca’da da Ağalık hüküm sürerdi. Her ağanında bu kıraathanede kendince bir masası vardı. Yani her Ağa kendi masasına otururdu. Ve ayrıca “herkes o gün kendi nasibine razı gelsin” düşüncesiyle böyle ayrı ayrı oturmak alışkanlık haline gelmiş” dedi ve ilaveten: “Bizim Suluca halkı misafirperverdir, cömerttir. Masasına ve sofrasına geleni baş tacı eder” demişti.
Daha önce de belirttiğim gibi bu kıraathane üç kez yangın atlatmış ve birinde de Suluovanın Manevi Büyüklerinden ALİ HOCA’nın gayretiyle söndürülmüş.
Şöyle ki: Kıraathanede yangı çıkmış. Yangın etrafa yayılacak kadar büyümeye başlamış. Söndürmek için ahalinin gücü yeterli olmamış. O esnada birileri Ali Hoca ya haber vermiş. Ali Hoca büyüyen yangını etrafında dua okuyarak bir iki tur attıktan yangın toparlanmış ve bir minare şeklini alarak göğe doğru uzanarak sönmüş.
Ve bunları: Çay içmek ve eski nostaljik havayı teneffüs etmek için uğradığım ve de şimdiki adıyla Arap’ın Kahvesinde sohbetlerine katıldığım halen eski Suluca’da ikamet eden Ali Yılmaz, Rumi Kara(Karamanoğulları’ndan), Yaşar Tulgar(Arap Yaşar) ve Osman Bali’den dinledim.
Bu nedenlerle dokunulmaz kabul edilen Suluova’nın ve hatta çevrenin bu en eski yapısına ve dolaysıyla kıraathanesine hürmeten bu yazı kaleme alınmıştır.
-Eskilere saygımız görevimizdir.
NOT: ‘30 Haziran Dünya Emekliler Günü’nde, Şeker Emeklileri Derneğimizi arayarak kutlayan kamu görevlilerine, sivil toplum kuruluşlarına ve emeklilerimize Amasya Şeker Emeklileri Yönetim Kurulu olarak teşekkür ederiz.
YAZAR: EKREM GÜN