SEVGİYLE ENGELLERİ AŞMAK !
SEVGİYLE ENGELLERİ AŞMAK !
-Hayatta en önemli şey sağlık deriz her zaman…ve bu hayata tutunmak, başarılı olmak kolay değildir çoğu insan için. Hele ki doğuştan ya da sonradan engelli bir birey olarak varolmaya çalışmak; işiniz daha da zordur ama imkansız değil..
Ortopedik engeli olan bir çocuktum ben. Bebekliğinden başlayıp ameliyatlar olan, yaşıtları gibi koşup oynayamamış oynayıp kendini yorarsa da sorunlar yaşamış bir çocuktum.
Geçmişime gittiğimde aklıma gelen ilk görüntüler hastane odaları, ameliyata giriş anlarım, artık ne kadar narkoz aldıysam ameliyat çıkışları ciğerlerim yerinden sökülürcesine istifra etmelerim oluyor. Yaşıtlarım sokakta oynarken benim aylar boyu alçı ile evde beklemelerim ve de… Küçük bir çocuk olmama rağmen bazen hastanede tek kalışlarım… Belki çocukluğumda evde çok kaldığım için şimdi gezmeler, keşifler beni mutlu ediyor ve her fırsatı değerlendiriyorum… Belki şuan yalnız yaşayışımda sıkıntı duymamam, ta çocukluktan kendime mukayyet olmayı öğrendiğimdendir… Ve hastanelerin önünden dahi geçmek istememem, vaktiyle hastanelerden çıkamayışımdandır… Sıkılmıyor musun evde sorusuna “hayır” deyişim çocukluğumdan beri evde mecburi zaman geçirişlerimi okumak, yazmak, dinlemek, izlemek, resim çizmek vs ile değerlendirmeyi öğrendiğimdendir.
İlk ve orta öğretim yıllarımda okulun fiziksel etkinlikleri ile bayramlara katılamazdım. Orta birinci sınıfta 23 Nisan törenine de arkadaşlarımla aktif katılamadığımdan, izlemeye götürdü beni babam. Merasim esnasında arkadaşlarım önümden geçince hüngür hüngür ağlamaya başladım. Babam ne desin ne yapsın şaşırdı. Hiç unutamadığım sözleri sarf etti o an; “Allah herkesi istediği gibi yaratır, sana bu hali uygun görmüş, sabredeceğiz, şükredeceğiz, kabul edeceğiz. O nasıl uygun görmüşse öyle, ben yanındayım” demişti. Yapılacak şey üzülmek değil durumu kabullenmekti, 12 yaşımda, o gün anladım.
Okullarıma babam aracıyla bırakıp aldı hep. Bazen görevde olup çıkış saatime yetişemezdi, uzun süreler okulun kapısında tek başıma beklerdim. Arabamızı görür görmez hemen kalkar koşardım sevinçle. Babama asla yine geç kaldın diye serzenişim olmazdı ya da mecbursun tabi beni okula bırakıp alacaksın söylemimde, aksine ona zahmet veriyorum diye mahcup oluyordum biraz. Zaten babamda da geç kalmış olmanın üzülmüşlüğü olurdu. Buluştuysak tebessümle devam…
Liseye geçtiğimde durum biraz daha olumlu yönde gelişti. Babamın beni almaya gelemediğini fark eden öğretmenim aracıyla mutlaka beni evime bırakırdı. Okul kapısında artık beklemem gerekmedi. Öğretmenlerime saygım, sevgim sonsuzdur; hem iyi eğitici öğretici olduklarından hem halime ilgili, duyarlı olduklarından ötürü. Öğle araları çoğunlukla okulda kaldım. Okul Müdürüm odasının anahtarını verirdi. Kapıyı içten kilitler öğle arası bir buçuk saat ders çalışırdım odasında. Lisede okul birincisi olmuştum. Bana inanan destek olan herkesle ortak başarımdı bu.
İlkokuldan üniversiteye, tüm eğitim hayatım boyunca yardımsever harika arkadaşlarım oldu. Kitaplarımı taşıdılar… Beden eğitimi derslerinde yanlarındaysam; çift kale maç oynuyorlarsa beni kaleci yaptılar ya da voleybol gibi benim oynayabildiğim oyunları oynadılar… Yürüyerek eve dönüyorsak benim tempoma uydular. Halimle hemhal olan arkadaşlarım oldu hep şükür… Bu durum engelli bir çocuğun özgüven gelişimi için öyle önemli ki; kendisini öteki, negatif farklı hissetmemek… Günümüzün sıkıntısı akran zorbalığını hiç hissettirmemiş olmaları ne değerli.
Benim için ders çalışmak, okumak sorun olmadı. Derdim hep başkaydı. Üniversiteyi kazanıp 17 yaşımda Ankara’ya geldiğimde okula gitme gelmelerim nasıl olacak diye gözümde büyüdü önce. Harçlığımın çoğunu taksi parası verdim üniversitede. İlgili akrabalarım ve can arkadaşlarımın ara ara beni araçları ile almaları bırakmaları ile geçti gitti o yıllarda.
Hep dediğim gibi başarı bir takım işi… Özellikle babamın desteği çok kıymetliydi. Farklılığımı kabullenmem için inanç faktörünü önüme getirmesi… Yıllarca her gün okula bırakıp alması, evde canımın sıkılmaması için okuma alışkanlığını kazandırması…Yaşım büyüdükçe de beni kendi halime bırakması… İlk araba kullanmaya başladığımda bir iki kez yanımda yolculuk yapıp, bana eşlik edip sonra sen yaparsın diye bırakması gibi… Yardım, destek, uzaktan kontrol sonrası kendi halime bırakılmam; her konuda hep bunu yaptı babam… Güvendi hep. Aşırı korumacı, her sorunumu çözücü olsaydı ben bugün ki Aslı Gülhan BEK olamazdım kesin… Engelli -ki ben özel durumlu, özellikli demeyi tercih ediyorum- çocuğa sahip bazı ailelerde durumu kabullenememek neden başımıza geldi diye sorgulayıp yıllarca bu durumun içinden çıkamamak var. Bu halinde illaki çocuğa olumsuz etkisi oluyor. Takılmak ve derin kuyularda kaybolmak yerine kabul edip ne yapabiliriz diye düşünmek gerek… Güçlü yön ne ise onu destekleyerek hayata tutunmak gerek… Aileler ve öğretmenlerde öğrencilere engelli/özellikli çocuklara karşı duyarlı davranışlar sergilemeyi öğretmeli ki özellikli çocukta erken yaşta akran zorbalığından mütevellit yaralar oluşmasın. Sadece engellilik için değil kişileri negatif kodlarla tanımlamamak gerekli; uzun, kısa, şişman, kaşı şu göz bu şeklinde alaycı hal alaycı tanım olmamalı… Yaratılmışlığa ve varolan hale saygı duyulmalı…
Engelli insanların hepsi özellikle zihinsel engelli olanlar Allah’ın çok özel kulları gelir bana. Onlara yapılan iyilik de kötülük de misli ile bize gelir. Rabbim engelli olarak yaşarken çekilen sıkıntıların mükâfatını bireye mutlaka verecektir. Bir yönde eksiklik verdiyse de kesinlikle başka yönü güçlü vermiştir. Güçlü olduğumuz alanları bulmak lazım.
Her sağlıklı kişi malum bir engelli adayı… Allah beterinden korusun, sağlığımızda bugünümüzden zora düşürmesin daha iyi etsin inşAllah… En büyük şansım; ailemin ve benim durumu kabullenişimiz sonrası akrabalarımın, arkadaşlarımın, öğretmenlerimin ve yöneticilerimin bana yüksek desteği, ilgi, sevgi, saygı ve güvenini göstermesi… Bu sıcak, samimi, yardımsever ortamda benim de kendimi var edebilmem… Olumlu her yaşanmışlığıma katkı sunan herkese sonsuz teşekkürler…
YAZAR: ASLI GÜLHAN BEK/MAL MÜDÜRÜ.